5 April 2022

O yar gelir

Ne güzel bir türkü dinliyorum, dinleyen var mı?


O Yar Gelir (Lyrics)

O yar gelir yazıya bana gül olur yar yar
Gül olur yar yar
Gül olur
Yüzün görsem tutulur dilim lal olur yar yar
Lal olur yar yar
Lal olur
Aşka düşen divane gezer deli olur yar yar
Deli olur yar yar
Deli olur
Evlerine vara gelede usandım yar yar
Usandım yar yar
Usandım
El kızını ben kendime yar sandım yar yar
Yar sandım yar yar
Yar sandım
Yüreğime hançer de soktu gül sandım yar yar
Gül sandım yar yar
Gül sandım
Mezarımı derinde kazın dar olsun yar
Dar olsun yar
Dar olsun
Altı lale üstü de çimen bağ olsun yar
Bağ olsun yar
Bağ olsun
Ben ölürsem sevdiceğim sağ olsun
Sağ olsun yar
Sağ olsun




20 June 2021

Babalar günü, AMA

 

AMA

Yaş 18, kapı çaldı, ama kapıda yoktun.

GATA ya gel dediler.

Seni en son orada gördüm!

Üniversite bitti AMA sen yoktun,

Asker oldum AMA yoktun,

Evlendim AMA yoktun,

Evimi aldım AMA yoktun

Arabamı aldım AMA yoktun

Biliyorsun geçen sene hastaneye yattım

Tamam, geliyorum yanına dedim  

AMA gelemedim.

Babam iki torunun var.

Biri Ecem biri Boysan

Ellerinden öperler AMA benim gibi değil.

 

Senin yerine Mustafa’ya, Serdara, Zafere, en sonda müdürüm, Ahmet hocama baba dedim.

Bugün babanızı koklayın,

Sımsıkı sarılın,

Gözlerinin bebeğine bakın

Ama SAKIN BIRAKMAYIN olur mu? Çünkü o anı bir daha yakalayamayacaksınız.

 

E.YILDIRIM

20.06.2021



4 May 2021

Ruhumda Sızı

Bu nasıl bir derttir dermanı yoktur

Bedenimde değil ruhumda sızı
Görünmez bir yara acısı çoktur
Bedenimde değil ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı
Bedenimde değil ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı
Kurşunsuz, hançersiz, kansız bir yara
Hiçbir tabip buna bulamaz çara
Keşke Mansur gibi çekseler dara
Bedenimde değil ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı
Bedenimde değil ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı
Doktoru, lokmanı yok, ilacı yok
Görünmez göz ile hiçbir izi yok
Saplandı sineme görünmez bir ok
Bedenimde değil ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı
Bedenimde değil ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı
Didelerim nemli, kan ağlar gözüm
Ruhum yara aldı sızlıyor özüm
Bu halimden vakıf tek cüra sazım
Bedenimde değil ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı
Bedenimde değil ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı
Yeter Nesimi bu feryadın yeter
Biliyom, yanıyon Kerem'den beter
Her ah eyledikçe dumanım tüter
Bedenimde değil ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı
Bedenimde değil ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı
Bedenimde değil ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı
Bedenimde değil ruhumda sızı, oy oy
Ruhumda sızı, oy oy

Nesimi Çimen

3 May 2021

Keklik Gibi

Keklik gibi kanadımı süzmedim

Murat alıp doya doya gezmedim
Bu kara yazıyı kendim yazmadım
Alnıma yazılmış bu kara yazı
Kader böyle imiş ağlarım bazı
Gönül ey ey ey sebebim ey
Alnıma yazılmış bu kara yazı
Kader böyle imiş ağlarım bazı
Gönül ey ey sebebim ey
Geceleri uyku girmez gözüme
Zalım yastık diken oldu yüzüme
Uyma dedim uydun eller sözüne
Alnıma yazılmış bu kara yazı
Kader böyle imiş ağlarım bazı
Gönül ey ey ey sebebim ey


Muzaffer Sarisözen'in derledigi erzincan yoresinden bir türkü.

19 December 2020

Ay Karanlık

 Cem Karaca'nın söylediği bu şarkıyı canım ablam, Şehime ve değerli eşine, Serdar hediye ediyorum.


Ay Karanlık

Ay karanlık

Maviye

Maviye çalar gözlerin,

Yangın mavisine

Rüzgârda asi,

Körsem,

Senden gayrısına yoksam,

Bozuksam,

Can benim, düş benim,

Ellere nesi?

Hadi gel,

Ay karanlık...

İtten aç,

Yılandan çıplak,

Vurgun ve bela

Gelip durmuşsam kapına

Var mı ki doymazlığım?

İlle de ille

Sevmelerim,

Sevmelerim gibisi?

Oturmuş yazıcılar

Fermanım yazar

Ne olur gel,

Ay karanlık...


Bu güzel çifti özlemle kucaklar, canım ablam Şehime Davutoğlunun 20 Aralık 2020 doğum gününü gönülden kutlar. Sağlık ve mutluluklar dilerim. Hadi beraber izleyelim... Bu müzik çalarken sadece Davutoğlu çiftini piste dans ederken izlemeyi tercih ediyorum. 




24 November 2020

Öğretmenler günü Happy Teachers' Day

 Şuan hayatta olmayan değerli öğretmenlerimin,

TÜBİTAK 1993 Liseler arası Fizik yarışmasında Türkiye 1.si olmamı sağlayan ve destek olan Ankara Anadolu Lisesi değerli öğretmenlerimin,
Demir Çelik Fabrikasının karşısındaki İbni Sina Anadolu Lisesindeki öğretmenlerimin,
Doğu Akdeniz Üniversitesi eski Rektör, dekan ve bütün öğretmenlerimizin,
International House’da ben ve öğretmen arkadaşlarıma CELTA eğitimi veren öğretmenlerimin,
Okul olarak çalıştığım kurucu, okul müdürü, müdür yardımcısı öğretmenlerimin,
Bu güzel topraklarda olmazsa yaşayamayacağım başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün,
Kendi öğrencileri ile beraber bilgisini bizimle paylaşan öğretmen annem ve Abant İzzet Baysal Eğitim Fakültesi eski dekanı rahmetli teyzem Prof. Dr. Mürüvvet Bilen’in
Ekteki (aşağıda) mektubu bana layık görüp yazan Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş’in
Sevgisini ve bilgisini benden esirgemeden paylaşan öğretmen arkadaşlarımın,
ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ sevgi ve saygı ile kutlarım.
Sizler elimden tutmasaydınız bende çocuklarımın ellerinden tutamazdım.
VAR OLUN
Saygı ile önünüzde eğilirim.
İngilizce öğretmeni
Erkin YILDIRIM
24.11.2020


1998 yılından beri yetiştirdiğim iki binin üzerindeki öğrencim benim değil SİZİN Eserinizdir.



9 August 2020

Kestirme Olmayan Yollardan Yürürken Kestirmeniz Gereken 5 Önemli Nokta

   “Unutmayın! Yaşam bilinmezlerle dolu uzun bir yoldur. Ve bu yolun kestirmesi yoktur. En önemli değerinizin mutluluk ve huzur olması dileğiyle.” diyen yönetmen ve yapımcı Emre MİNEOĞLU 9 Ağustos 2020 tarihinde yayınladığı videosunda şu beş başlık üzerinde duruyor.

 

1.       Ne yapıyorsanız sürekli olarak yapmalı.

2.       Sizi aşağı çeken insanlardan uzak durmalı.

3.       Ortak akla inanmalı

4.       Cesur olmalı

5.       Küçük aralar vermelisiniz.


  Bence bu başlıklar gerçekten özenle seçilmiş. Üniversitede okuyan her öğrencime mutlaka bu ilham verici kısa ve akılcı videoyu seyretmelerini tavsiye ederim.

  Hayal et, ilham bul ve üret felsefesinin mimarlarından, yönetmen ve yapımcı Emre MİNEOĞLU İngiltere’de yaşıyor. Emre kısa aralıklarla yaz aylarında gittiğim İngiltere’de öğrencilerimle beraber yaptığımız Londra gezilerine davetimi geri çevirmeden katılmıştır. Emre ile yaptığım sohbetlerden mutlaka bir şeyler öğrenmişimdir ve özel olmayan konu ve örnekleri her sene öğrencilerimle yaptığım sohbetlerde mutlaka paylaşmışımdır. Niçin mi? Çok basit çünkü böyle insanlar gelecek planlaması yapan her öğrencime örnek olmakta, ilham vermektedir.

  Haziran 2020 den itibaren at gözlüğü takmayan, vizyon sahibi olan her öğrencime whats up üzerinden Mineoğlu’nun videolarını paylaşıyorum. Doğru ve güzel dönütler aldım. Şöyle ki, Emre abilerini tanıyan en az 30 öğrencim oldu. Emre abilerinin nereden nereye geldiklerini gören bu liseli öğrencilerimin bazıları üniversiteye başladı bazıları üniversite 2 sınıftalar. Şimdi diyeceksiniz ki herşey zamanla gelişir, yerinde durmaz! Tabi ki ancak bu ağaç her mevsim meyve veriyorsa taşlanmaz tam tersine o meyvelerden feyz alınır.

  İnanıyorum Mineoğlun’dan genç öğrencilerin alacağı doğru öneriler olacaktır.

  Hey GENÇLİK önerileri süzgecinizden geçirin değerlendirin. Emre’nin dediği gibi resmini çizin, duvarınıza asın. Her gün kalktığınızda bu resme bakın. Sıraya soktuğunuz hedefleriniz için 365 günün her gününde eğer o gün belirlediğiniz hedef için bir eylemde bulunduysanız duvara bir çentik atın.  Bir yılda 365 çentiniz olduysa kendinizi TEBRİK edin çünkü birisi gibi sizde ŞİMDİ Hedefinize Çok Yaklaştınız.

  Değerli Emrecim sen uzaklardan göremesen de öğrencilerime vermiş olduğun ilham için teşekkürlerimi kabul et lütfen.

 

E.Y

 

Emre Mineoğlu Youtube kanalı giriş lütfen.

                             Instagram tıklayın lütfen.

               Resmi web sayfası tıklayın lütfen.

23 July 2020

What is the most valuable thing for you?

 

 Metnin Türkçesini alta yazdım.

 

                         What is the most valuable thing for you?

Esteemed elders and parents, dear colleagues, students, my best friends, my precious family, you, valuable PEOPLE, whom without knowing your names, I greeted in some way at some time or other.

Greetings

Today is July 23, 2020, you are still calling and showing concern for me. I feel very good. Thank you all. Endless thanks for your hands reaching out for heavens, for your prayers. I am grateful to all of you who came to the intensive care and to my room at the hospital, who called by phone and sent an SMS, and who wrote on Facebook and Instagram between 3rd and 10th of March. Maybe my gratitudes will be insufficient, but please accept them.

I had my last examination on June 1. Mr. Mehmet Serdar, my doctor who performed the surgery, said, "You are good now, there is no need for a second operation." Since then, I have been feeling very well, like before. I would like to thank everyone who was with me.

That day is still in my mind like yesterday. I took a medicine that would change my life 2 days before the new year (December 29, 2019). Who knew that when I woke up at night and stood up, due to the side effect of this cold medicine, I would faint in my house and hit my head very hard on the ground as a result of increased heart palpitations and dizziness. I hit the back of my head very hard on the ground. That day, around 01:00 a.m., I opened my eyes in the emergency ward of the hospital. They were trying to get me into the Magnetic Resonance device and, I remember telling them "I can't breathe!", and I had started throwing up.

When I opened my eyes, I was being administered IV lying in the emergency ward, while my father-in-law was next to me. The doctor came and asked the name of my father-in-law, but I could not remember his name! They put ice behind my head and sent me home about after two hours.

My life had already started to change after that night, but I did not know what was going on. I had trouble sleeping for at least two nights, as there was a big swelling behind my head! We had entered 2020, and like every family father, I started to make plans like where to go with my wife and children during summer vacation. Insomnia began in the last week of January. In February, I started to throw up for no reason in the evenings or in the mornings. In the daytime, I could not endure the headaches. I wanted to cry because of the headaches during the watch hours at school. While I climbed the 25-30 flights of stairs between the secondary and primary school buildings, I was feeling as if I was experiencing a turbulence similar to a one which occurs sometimes in the planes, and I could not stop myself from swinging. Something strange was happening inside my head that I couldn't understand.

At the insistence of my dear wife, I made an appointment at the neurology department of the hospital near our home. I was examined on February 28, 2020. On March 3, 2020, an appointment was made for an MRI of my brain at an imaging center in Maltepe, Ankara. I asked my father-in-law to take me to the imaging center at 08:00 p.m. on 3rd of March. I arrived my medical examination on time, got into the machine, the measurement was conducted. I got out of the machine. Asking how long my headache had been going on, the lady in charge waved the CD in her hand and said, "You need to go to your hospital immediately! I'm calling your neurologist now." On the day I was operated on, this lady called my wife, and asked, "What happened?", "How is Mr. Erkin?", "How is he doing?", "Did he have the surgery?", and so on.

Around 09.00 p.m., I went to the hospital. I entered through the door. I told to the officer that I came from the imaging center, and they had asked me to see my doctor. “We know, sit down, we called your doctor. Your doctor is coming from his house. ”, the lady responded. They took me to the doctor's room. After a while, the neurologist came. He took the MRI CD from my hand. He put the CD in his computer. He waited for a while. He looked and looked and looked at the images. And told, “You are having a brain hemorrhage. The hemorrhage still continues. ” I was almost frozen. I left the room.

Impulsively, I called my two very close friends that moment. I entrusted my daughter to one and my son to the other. They were asking about my wife, they wanted to talk. However, I didn't feel like calling my wife. Needless to say, after a while, inevitably I called my wife from my phone, and she came to the hospital. Instead of the most beautiful summer vacation project of 2020, I had to tell my wife the worst news of 2020 unwillingly. My father-in-law was waiting outside. We went out of the hospital with my wife. It was freezing outside. My father-in-law at one side and my wife at the other, we slowly walked down the hospital stairs. I sent my wife home, near our little baby. Because my son was very little, 1,5 years old and still getting milk from his mother!

My very successful student, Selçuk GÜLEÇ's father, Doctor Mustafa GÜLEÇ, came to my mind, so I called. (Mr. Mustafa, whom I owe, had also helped greatly my daughter's surgery in 2008.) He asked me to go to Güven hospital immediately and see the doctor he named in the emergency ward.

While I was in the car, I called the principal of my school, Ahmet SÜRÜCÜ, whom I loved as much as my father. I explained the situation. We both had a hard time talking. I asked for forgiveness. My father, whom I lost in a traffic accident, came to my mind for a moment, and I wanted to say myself, "Come father, I want to hug you one last time as much as I want.", but it didn't happen, I couldn't say it.

My father-in-law, who was driving the car, had been witnessing my conversations with every person I called from my phone. After a while, he started sniffing. I was a fool, I had made the poor man very upset involuntarily.

We had arrived at the hospital, and while my father was parking the car, I called Mr. Harun, a colleague from our school, and insistently repeated him a few sentences that he needed to tell to my branch leader, while asking him to promise me. After entering the hospital through the emergency ward, I found the doctor whom Mr. Mustafa asked to see me. I entered a room where I didn't know what to expect. It was a small examination room, and it was around 23.00 in the night. I was getting cold. The room had started to get darker for me. The doctor asked for the CD, so I handed it. Approximately 6 - 7 minutes later, the same doctor came to me and said that Doctor Mustafa was on the phone. He gave me the phone. “My dear Erkin teacher, Neurosurgeon Specialist Doctor Mehmet Serdar will perform your surgery in our hospital.", Mr. Mustafa told. What could I say? I said, okay. They took the phone in my hand.  "Undress, please. We will take you to the intensive care.", they said.

I was like a first grader. I immediately started to do whatever male nurses wanted me to do. "I'm going.",  I told to myself. The mobile phone, which I had never used so fast, became the last postman between life and whom I wanted to call. I called and I was called back, I texted and I was texted back... Now, I was freer than before, and I had a very thin cloth on me which every patient is made to wear. They gave my trousers, my watch, my ring on whose surface my wife's name is engraved, and my black boots to my father-in-law. My father-in-law said, "Farewell for now sonny, you will be fine." We could not look into each other's eyes, and he bowed his head down.

I spent the next 1,5 days in my room numbered 2 in the intensive care. The window behind me had a magnificent view of Ankara overlooking Atatürk Boulevard. That day, I was counting every sixty minutes one by one, minute by minute from night to morning. Two important people I lost in traffic accidents in the 1990s came to my mind for a moment; one was my late father, the other was my English friend of Turkish Cypriot descent, Erben!

“Wait for me, I'm coming to you. Father, let me tell you about your grandchildren at length, shall we talk about all the days that passed without you? Hey Erben! My brother, let's write a few lines for the beloved. ”, I was telling to myself. Erben had a strong talent for writing poetry.

It was morning. First Doctor Mr. Mustafa and then the doctor who was going to perform my surgery, Mr. Mehmet Serdar came, and we met. “It's a simple surgery that will end in 2 hours,” he said. (However, that surgery seemed like it would take me away from life and I couldn't tell this to the doctor.) It was daytime now, and the darkness of the night had been lifted. In the meantime, I learned from my wife, who came near me, that Zeynep and Pelin teachers were at the door of the intensive care unit, and at lunch time, I learned from the nurse who came near me that my teammate, Harun teacher was at the door, and asking if I needed anything. Some of the parents of my students and my students or friends, who came to the bleak, large and blackest intensive care door, were writing down some things on papers and sending them with the nurse to me. At noon, the lady who was the head nurse came near me. She said that the surgery would be on Thursday morning. I was a little relieved. But I couldn't get the question marks out of my mind.

I had entered the last 24 hours of my life in the world, when the soul and the body were still together. The visiting hours had started. They wanted the visits to be short, since the place I was in was the intensive care unit. But, they didn't know of my troubles. I had never talked to my wife for such a short time. We talked for a total of six minutes. As I said, there was a window behind me with a very beautiful Ankara view, from where nice and warm sun had been permeating in. The sun that was filtering in from the window was dancing freely mixed with tears in my wife's green eyes. I was literally fighting to stop every second of that damn 6 minutes.

The one whom I spent my 12 years on the same pillow,

O' darling, imprison me in your green eyes,

Embrace me, but never let go, I promise I will never leave again,

Words stuck in my throat.

Ecem, my daughter, whom I couldn't get enough of her smell. I wondered, at which department she would study? Eventually, she would get married, but would she be upset that I couldn't be near her? Or, would she say, "Father, come back."? My son, Boysan, my brave one, at which schools would he study? What profession would he have? Whose hand would he kiss instead of mine? Would he say, "Dad"? My son is 1,5 years old, and I am 43 years old. Shall I be thankful to God? or Should I rebel?

What kind of torture is this...

Where is my freedom? I can't stop time that I know, but I have forgotten...

My last 13 hours, it was around 08.00 or 09.00 in the evening, and my wife brought two guests whom I loved very much. One was our school's IB coordinator, Mr. Fatih, and the other one was our secondary school English coordinator and our head of the branch, Mrs. Işıl. These beautiful people and the news and messages they brought gave me a lot of morale...

Would I quickly get cold, turn into lime-white like the old man who left the intensive care around 03:00 at night on the first day I had arrived at my intensive care room numbered two, and afterwards would they call my family and tell to come and see me last time? There was a lump in my throat. I wasn't able to say anything to those who came to my visit, and the days when I had met them first and our memories together were coming to my mind the moment we caught each other's eyes. Then, I just wanted to write a message to people on Facebook to pray for me for the last time…

A 2-hour surgery at nine o'clock on 5th of March, and 2nd chance has been given to me. I AM ALIVE.

I would like to give this answer to the question I asked you at the beginning of my text. I AM ALIVE.

When I checked my mobile bill, I saw that 179 people called me on 4th and 5th of March only, and my wife was able to return only to some of them.

Go out immediately after reading this text and slowly breath in that beautiful air feeling it and smile, then look at that deep blue sky and be happy. Congratulations, you are alive, you are living like me. It's simple but true, know the VALUE of BEING ALIVE and the TIME itself. Look forward to live.

Stay with love.

Erkin YILDIRIM


                                    Sizin için en değerli şey nedir?

Değerli büyüklerim, velilerim, sevgili meslektaşlarım, sevgili öğrencilerim, can dostlarım, canım ailem, bir şekilde merhabalaştığım, ismini bilmediğim sadece bir zaman selam verdiğim siz değerli İNSANLAR.

Merhaba

Bugün 23 Temmuz 2020, hala beni arayıp soruyorsunuz. Ben çok iyiyim. Sağ olun, var olun. Semaya kalkan elleriniz dualarınız için sonsuz teşekkürler. 3 Mart – 10 Mart arasında yoğun bakıma gelen, hastanedeki odama gelen giden, telefonla arayan, SMS atan, Facebook’dan, instagram’dan yazan hepinize minnettarım. Bu teşekkürlerim belki de yetersiz kalacak, lütfen kabul edin.

1 Haziran günü en son muayenemi yaptırdım. Ameliyatı yapan doktorum, Mehmet Serdar Bey “Artık iyisin ikinci ameliyata gerek kalmadı.” dedi. O günden beri eskisi gibi çok iyiyim. Yanımda olan herkese teşekkür ederim.

O gün hala dün gibi aklımda. Yeni yıla girmeden 2 gün önce (29 Aralık 2019) hayatımı değiştirecek bir ilaç aldım. Kim bilirdi bu nezle ilacının yan etkisinden dolayı gece uyanıp ayağa kalktığımda, kalp çarpıntım artması, baş dönmesi sonucu gece evimde bayılıp kafamı çok sert bir şekilde yere çarpacaktım. Başımın arkasını çok sert yere vurmuşum. O gün gece saat 01.00 civarı hastanenin acilinde gözümü açtım. Manyetik Rezonans cihazına beni sokmaya çalışıyorlardı “Nefes alamıyorum!” dediğimi hatırlıyorum ve kusmaya başlamıştım.

Gözümü açtığımda acilde serum takılmış yatıyordum, yanımda kayınbabam vardı. Doktor geldi kayın babamın adını sordu ancak adını hatırlamıyordum! Başımın arkasına buz koydular yaklaşık iki saat sonra beni eve gönderdiler.

İşte hayatım o geceden sonra çoktan değişmeye başlamıştı ancak benim olup bitenden haberim yoktu. Başımın arkasında büyük bir şiş olduğu için en az iki gece uyumakta zorlandım! 2020 yılına girmiştik ve her aile babası gibi yaz tatilinde eşim ve çocuklarımla nerede tatil yapalım gibi planlar yapmaya başlamıştım. Ocak ayının son haftası gece uykusuzlukları başlamış. Şubat ayında ise akşam veya sabahları durup dururken kusmaya başlamıştım. Gündüz ise baş ağrısından duramıyordum. Okulda nöbet saatlerinde baş ağrısından dolayı ağlamak istiyordum. Okulun ortaokul ile ilkokul binaları arasındaki 25-30 adımlık merdivenleri çıkarken sanki uçakta bazen hava boşluğu yaşarsınız işte o merdivenleri çıkarken öyle hissediyordum sallanmaktan kendimi alamıyordum. Kafamın içinde anlam veremediğim tuhaf bir şeyler oluyordu.

Değerli eşimin ısrarıyla evimizin yakınındaki hastanedeki nöroloji bölümünden randevu aldım. Şubat 28, 2020 de muayenemi oldum. 3 Mart 2020 tarihinde Maltepe, Ankara da bir görüntüleme merkezinde başımın MR’ı çekilmesi için randevu alındı. 3 Mart günü akşam 20. 00 de görüntüleme merkezine beni götürmesi için kayın babamdan rica ettim. Muayeneme zamanında gittim, makinanın içine girdim, ölçüm yapıldı. Makinadan çıktım. Baş ağrımın ne zamandan beri devam ettiğini soran görevli bayan elindeki CD’yi sallayarak “Derhal hastanenize gideceksiniz!” “Nöroloji doktorunuzu ben şimdi arıyorum.” dedi. Ameliyata girdiğim gün bu bayan eşimi arayıp. Ne oldu? Erkin Bey nasıl? Ne yapıyor? Ameliyata girdimi? diye sormuş.

Saat 21.00 civarında hastaneye gittim. Kapıdan girdim. Görevliye görüntüleme merkezinden geliyorum, doktorumu görmemi istediler dedim. Bayan “Biliyoruz oturun biz doktorunuzu çağırdık. Doktorunuz evden geliyor.” dedi. Doktorun odasına aldılar. Bir süre sonra nöroloji doktoru geldi. Elimdeki MR CD’ni aldı. Bilgisayarına CD’yi koydu. Bir süre bekledi. Görüntülere baktı, baktı, baktı. “Siz beyin kanaması geçiriyorsunuz. Sizin beyin kanamanız devam ediyor” dedi. Adeta buz kesilmiştim. Odadan ayrıldım.

O dakikada düşünmeden çok yakın iki dostumu telefonla aradım. Birine kızımı, birine oğlumu emanet ettim. Onlarda eşimi soruyorlar, konuşmak istiyorlardı. Hâlbuki ki eşimi aramayı canım hiç çekmiyordu. Tabi bir süre sonra çaresiz eşimi cep telefonundan aradım hastaneye geldi. 2020’nin en güzel yaz tatili projesi yerine 2020’nin en kötü haberini istemeye istemeye eşime söylemek zorunda kaldım. Kayın babam dışarıda bekliyordu. Eşimle hastaneden dışarı çıktık. Dışarısı buz gibiydi. Bir yanımda kayınbabam, öteki yanımda eşim hastanenin merdivenlerinden aşağıya ağır ağır indik. Eşimi eve küçük bebeğimizin yanına gönderdim. Çünkü oğlum çok küçüktü, 1,5 yaşında ve hala anacığından süt alıyordu!

Çok başarılı öğrencim, Selçuk GÜLEÇ’in, babası Doktor Mustafa GÜLEÇ aklıma geldi, aradım.( Mustafa Bey sağ olsun kızımın 2008 yılındaki ameliyatına da çok yardımcı olmuştu.) Beni hemen Güven hastanesine gitmemi ve acilde adını verdiği doktoru görmemi istedi.

Yolda arabayla giderken babam kadar sevdiğim okulumun müdürü Ahmet SÜRÜCÜ yü aradım. Durumu anlattım. İkimizde konuşurken zorlanıyorduk. Helallik istedim. (Bir an için trafik kazasında kaybettiğim babam aklıma geldi, içimden baba gel son kez sana doya doya sarılmak istiyorum demek istedim, ama olmadı diyemedim.)

Arabayı süren kayın babamda cep telefonundan aradığım her insan ile konuşmalarıma şahit oluyordu. Bir süre sonra burnu çekmeye başlamıştı. Ben bir ahmaktım, adamcağızı istemeyerek çok üzmüştüm.

Hastaneye gelmiştik, babam arabayı park ederken okuldan Harun Beyi arayıp ulaşamadığım zümre başkanıma ısrarla söylemesi için birkaç cümleyi tekrarlayıp söz vermesini istedim. Hastanenin acilinden girdikten sonra Doktor Mustafa Beyin beni görmesini istediği doktoru buldum. Ne olacağını bilemediğim bir odaya girdim. Küçük bir muayene odasıydı gece 11 civarıydı. Üşümeye başlamıştım. İçerisi benim için kararmaya başlamıştı. Doktor CD’yi istedi verdim. Yaklaşık 6 - 7 dakika sonra aynı doktor yanıma geldi telefonda Doktor Mustafa var dedi. Telefonu uzattı. Mustafa Hocam, “Erkin öğretmenim”, hastanemizde Beyin Cerrahı Uzman Doktor Mehmet Serdar’ın ameliyatımı yapacağını söyledi. Ne diyebilirdim? Peki dedim. Elimdeki telefonu elimden aldılar.  “Soyunun” “Sizi yoğun bakıma götüreceğiz” dediler.

İlkokul 1. Sınıf öğrencisi gibiydim. Erkek hemşireler ne yapmamı isterlerse hemen yapmaya başlamıştım. İçimden “ Gidiyorum.” dedim. Hiç bu kadar hızlı kullanmadığım elimdeki cep telefonu hayat ile aramak istediklerim arasındaki son postacı olmuştu. Aradım arandım, yazdım yazdılar… Artık eskisinden daha özgürdüm, üstümde her hastaya giydirilen çok ince bir bez kıyafet vardı. Pantolonumu, saatimi, eşimin adı yazan yüzüğümü ve siyah botlarımı kayınbabama verdiler. Kayın babam “Hadi yavrum Allahaısmarladık, iyi olacaksın” dedi. Göz göze gelemedik, kafasını eğdi.

Sonraki 1,5 günü yoğun bakımdaki 2 numaralı odamda geçirdim. Başımın arkasındaki pencere Atatürk Bulvarını gören muhteşem bir Ankara manzarasına sahipti. O gün geceden sabaha her altmış dakikayı tek tek dakika dakika sayıyordum. 1990 larda trafik kazasında kaybettiğim iki önemli insan bir an için aklıma geldi biri rahmetli babam, biri Kıbrıs Türk kökenli İngiliz arkadaşım Erben!

“Bekleyin, yanınıza geliyorum. Baba torunlarını sana uzun uzun anlatırım sensiz geçen bütün günleri konuşalım mı? Hey Erben! Kardeşim yazalım birkaç satır sevgiliye ” içimden konuşuyordum. Erben’in şiir yazma yanı çok güçlüydü.

Sabah olmuştu. Doktor Mustafa Bey ardından saat 09.00 civarında ameliyatımı yapacak Doktor, Mehmet Serdar Bey geldi, tanıştık. “2 saatte bitecek basit bir ameliyat” dedi. (Gel gör ki o ameliyat sanki beni hayattan ayıracak gibi geliyordu ve ben bunu doktora söyleyemiyordum). Gündüz olmuş, gecenin karanlığı kalkmıştı. Bu arada yoğun bakımın dışında Zeynep ve Pelin öğretmenin yoğun bakımın kapısında olduğunu yanıma gelen eşimden öğrendim, öğle saatinde takım arkadaşım Harun hocamın kapıda olduğunu bir şey isteyip istemediğimi sorduğunu yanıma gelen hemşireden öğrendim. Sevimsiz simsiyah büyük yoğun bakım kapısına gelen bazı veli, öğrenci veya arkadaşlarım kâğıtlara bir şeyler yazıyorlar, sonrada hemşire ile göndermeye başladılar. Öğle saati idi başhemşire Hanım yanıma geldi. Ameliyatın Perşembe sabah olacağını söyledi. Biraz rahatlamıştım. Ama soru işaretlerini zihnimden atamıyordum.

Dünyadaki hayatın hani ruh ile bedenin bir arada olduğu son 24 saate girmiştim. Görüşme sürem başlamıştı. Burası yoğun bakım olduğu için ziyaretlerin kısa sürmesini istiyorlardı. Ama bilmezler ki ne derdim var. Hiç bu kadar kısa süre eşimle konuşmamıştım. Toplam altı dakika konuştuk. Hani demiştim arkamda çok güzel Ankara manzaralı sıcacık güneşin girdiği bir pencere vardı. İşte oradan giren güneş eşimin yeşil gözlerinde yaşla karışık özgürce dans ediyordu. Kahrolası 6 dakikanın her saniyesini durdurmak için adeta savaş veriyordum.

12 senemi aynı yastıkta geçirdiğim,

Ey sevgili beni yeşil gözlerine hapset,

Sarıl ama sakın bırakma söz bir daha gitmeyeceğim,

Boğazım yumru yumru.

Daha kokusuna doyamadığım kızım, Ecem. Acaba hangi bölümü okuyacaktı? Elbet evlenecekti yanında olmadığım için üzülecek miydi? Yoksa Baba geri dön diyecek miydi? Oğlum, Boysan, aslan parçam, Hangi okullara gidecek? Ne mesleği olacaktı? Benim yerime kimin elini öpecekti. Baba diyecek miydi? Oğlum 1,5 yaşında ben 43 yaşında. Allaha şükür mü edeyim? Yoksa isyan mı edeyim?

Bu ne biçim zulüm…

Özgürlüğüm nerede kaldı? Bildiğim ama unuttuğum zamanı durduramıyorum…

 

Son 13 saatim, akşam 8 – 9 civarıydı eşim çok sevdiğim iki misafiri getirdi. Biri okulumun IB koordinatörü, Fatih Bey, bir diğeri ise ortaokul İngilizce koordinatörü ve zümre başkanımız Işıl Hocamdı. Bu güzel insanlar ve getirdikleri haber ve mesajlar bana çok moral verdi…

İki numaralı yoğun bakım odama ilk geldiğim gün gece üç civarı yoğun bakımdan ayrılan yaşlı amca gibi mi çabucak soğuyacak, kireç beyazı olacak, ardından aileme telefon açılacak son kez gelin bakın mı diyeceklerdi. Boğazım düğüm düğüm düğümlenmişti. Ziyaretime gelenlere bir şey söyleyemiyor, göz göze geldiğim her kişi ile ilk tanıştığım günler ve yaşadıklarımız aklıma geliyordu. Ardından aklıma sadece Facebook’dan insanlara bana son kez dua etmeleri için mesaj yazmak geldi…

5 Mart sabah dokuzda 2 saatlik bir ameliyat ve 2. Şans verildi. YA ŞI YO RUM.

Yazımın başında size sorduğum soruya ben şu yanıtı vermek isterim. YA ŞI YO RUM.

Cep faturama baktığımda sadece 4 ve 5 Mart günleri 179 kişi aramış eşim bunların bir kısmına geri dönebilmiş.

Bu metni okuduktan hemen sonra dışarı çıkın ve yavaş yavaş aldığınız o güzel nefesi içinize hissederek çekin ve gülümseyin, sonra o masmavi gökyüzüne bakıp mutlu olun. Tebrikler hayattasınız benim gibi yaşıyorsunuz. Basit ama gerçek HAYATTA OLMANIN ve ZAMANIN KIYMETİNİ bilin. Yaşamaya bakın.

Sevgi ile kalın.

Erkin YILDIRIM

30 March 2020

2. ULUSAL ÖĞRETMENLER ARASI YENİLİKÇİ ÖĞRETİM MATERYALLERİ TASARIM YARIŞMASI



  Genç öğretmen arkadaşlarım,

  Sizin için ulusal bir yarışma var, eminim ders verirken aklınıza herkesten farklı değişik fikirler gün ve gün gelmektedir.

“Şunu böyle veya şöyle yapsam bu dersi daha hızlı öğretebilirim.” demişinizdir,

“Şöyle bir aletim veya materyalim olsa bu ders daha eğlenceli olur.” demişinizdir,

“Öğretmen arkadaşlarıma anlattım süper bir fikir.” dediler,

“Keşke şu geçenlerde bulduğum yöntemi anlatacak bir materyalim olsa.” dediyseniz,

“Benim gibi çılgın fikirleri olan öğretmenlerle aynı platformda tanışmak çok isterim” diye aklınızdan mı geçirdiniz,  

“Birkaç öğrencimin bu materyali dersimde kullandırdım. Dersim çok güzel geçti. Bu eğitim materyalini keşke diğer öğretmenlerde derslerinde kullansalar.” dediyseniz.

  İşte tam size göre bir yarışma. Ulusal Öğretmenler Arası  Yenilikçi Öğretim Materyalleri Tasarım  Yarışması. 

  İnceler misiniz lütfen. Burayı tıklayın lütfen. İsterseniz linki kopyalayın ve yeni bir sayfada açın. ( http://materyal.istmem.com )

  Bu yarışmaya her branştan öğretmen katılabilir. Şimdiden her branştan öğretmene bol şanslar dilerim.  

Erkin YILDIRIM


25 September 2019

Change!

If you change nothing, nothing will change.